“Evren'le bir ve bütün olmanın yolu varlığını hücresel hafızada devam ettirmektir."
"İnsan kendi bilincini fethedebilir mi?"
Başrollerini Scarlett Johansson ve Morgan Freeman'ın paylaştığı "Lucy" filmi bu sorunun cevabını aramak üzere kurgulanmış bir senaryo içeriyor. Filmin başrolündeki Lucy'nin, planlı, kontrollü, şüpheci ve analitik zekaya sahip merküryen doğası ile yaşadıklarını anlamlandırmaya çalışan başak burcu vurgusunda ve ortalama bir insan karakterinde olduğunu görüyoruz.. Morgan Freeman ise uranüsyen bir tavırla, insan zekasını ve bilincini anlamaya yönelik çalışmaları ile ünlü, kova burcu vurgusuna sahip bir profesör.. Filmin başında Profesör'ün insan zekasına yönelik konuşmaları dikkat çekiyor..Bilincin yüzde 3'ü/5'i oranında hayvanların kullandığını, bunu da sadece refleks davranışlarla sergilediğini, insanların ise yüzde 10 gibi kısıtlı bir alanı kullanarak ne kadar büyük işler yapabildiğini belirterek, beynini insandan daha fazla kullanan tek canlının yüzde 20 oranıyla yunus balığı olduğuna özellikle dikkat çekiyor..
İlhamın, sezgilerin ve hafızanın arketiplerini veren su elementinde yaşam bulan yunusların özellikle belirtilmesi cok manidar ve su elementinin en son burcu olan ve tüm zodyak'ın bilgisini de içeren balık burcunun muazzam kapasitesini, yine su elementinin tüm canlıların yaşam başlangıcını ifade eden hayati sıvı olarak ne büyük bir bilgiyi içerdiğini de buradan sonuç olarak çıkarabiliriz..
İnsan bedenli varlık olarak ölümlüdür ancak hücresel hafıza düzeyinde ölümsüz..Bu ölümsüzlüğün devamlılığını Yengeç arketipinden üreme yolu ile ve bu yolda hücresel hafızanın aktarımı ile mümkün kılabilir ancak..Her şeyin başladığı yer olan Yengeç/Rahim enerjisi, bir bebeğin sıvı içinde büyüyup şekil almasi ve beden dünyasına gelmek için olgunlaşmasını iceren su elementi olarak hem hayatı bir sıvı ve aynı zamanda insan soyunun devamlılığını sağlayan başlangıç enerjisidir...Yengec'in sahip olduğu kaynak Aslan burcuna denk gelir ki aslan burcu yengeç enerjisinin soyudur, çocuğudur...Ev türetmeden yola çıkarsak, çocuğun çocuğu 5'in 5'i olarak 9.ev enerjisine denk gelir ve 9'un 5'i ise 1.ev olan ASC ye denk gelir..Böylece Zodiac yani Hayat Döngüsü içerisinde 1/5 ve 9.evler vasıtası ile sonsuzluk döngüsü olan hayat sağlanmış olur.. Bu evler çok manidardir ki yayılmanın çoğalmanın, genişlemenin evleri olarak ateş elementinin arketipidir zaten..
Filmde özellikle profesörün konuşmasında dikkat çeken, atomik hücrelerin iki seçeneğinden bahsediliyor..Biri, "Eğer ortam gelişime uygun değilse hücrelerin ölümsüzlüğü seçeceği", yani kendi kendine idare edebilmeyi ve aktarımı ki bu aslında Ay'sal mekanizmamıza atıfta bulunduğunun işaretidir.. Aysal mekanizmamız bizi hayatta tutan, koruma altına alan duygusal birikimlerimiz ve savaş/ kaç mekanizmamızdır.. İnsanoğlu hayatta bu yol ile varlığını devam ettirir...Buradaki ölümsüzlük pek tabi ruhun ölümsüzlüğüdür.. ilahi plan içerisinde ilerlemek anlamına gelen neptünyen bir arketiptir ana planda...Ancak ikinci seçenekte "Ortam uygunsa üremeyi ve çoğalmayı seçer" anlatımıyla bir paradoksa işaret ediyor.. Bu bir paradokstur; Çünkü insan yaratımını yapıp üretirken, tanrının bir yansıması olarak yaratımını yaptığını bilme ve yaratım yaptığı için tanrısallığını ilan etme arasında dengede kalmak da zorlanabilir...Aslında üremenin ve sonsuzluğun temel inancı, kendi ölümsüzlüğünü bir sonraki hücreye aktarma inancı ile iç içe geçmiş kavramlardır...
Profesör konuşmasında insan kapasitesinin % 20'sine ulaşabildiğinde neler yapabileceğini anlatıyor ve ilk olarak kendi vücudumuza erişim ve kontrol imkanı sağlayabileceğimizi bilimsel bir varsayımla ifade ediyor...
Biz kendi kontrolümüzü Güneşim'izle sağlarız ama o Güneş bizim Baba arketipimizi temsil ettiğinden aslında kontrol ve vücuda erişim bizim elimizde değildir..Biz atalardan gelen Soy enerjisini düşünce ve davranış kalıplarını devam ettiririz...Günlük hayatta her şey kendi seçimimizmiş gibi görünse de arka planda Ay/ Güneş/ Venüs ve Merkür Enerjileri yatar.. Bilişsel ve duygusal olarak bu enerjilere alıcı kap oluruz aslında..Ay anne mekanizmamız; Güneş babam mekanizmamızı anlatırken, Venüs ve Merkür de bizim duygusal ve zihinsel olarak tüm kalıplarımızı içerdiğinden Ay ve Güneş arasındaki beslemeyi yapan enerjiler olup, toplamınıbizim bilinçaltımızı da ifade eden Ay'a aktarır..Ay, Dünyanın uydusu olarak ve dünyada bizim bedenli varlığımızın ifadesi olarak aslında bizi Ay, yani anne arketipi yönetir..Arka planda çalışan bu enerjiler ay ve güneşe de kendi soylarından yansımıştır..Dolayısıyla biz hem Ay ve Güneş'in alıcısı, hem de onlara yansıyan soy enerjilerin alıcısı olarak hayatımıza devam ederiz..
İnsanoğlunda ortalama 100 milyar nöron vardır ve aktif olarak bunların sadece yüzde 15'ine çıkılabilir. Bilimsel olarak insan vücudunda, galaksideki yıldızlardan daha çok bağlantı olduğu ifade edilen filmde, bu kadar enformasyon bilgi sahibi olup da neredeyse hiç erişimimizin olmaması belki de Tekamül edebilmenin ancak bu yolla mümkün olabileceğinin ifadesidir..Çünkü Uyanış dediğimiz kavramda biz, uyanmış olarak gelseydik; o zaman tekamül kavramına ihtiyaç duyulmazdı...Oysa insan-i kamil olabilmek için önce kendi kapasitemizin maksimumuna ulaşmalıyız ki uyanış içten dışa doğru başlar ve dıştan içe doğru yol alır.Başka bir bakış açısından yaklaşacak olursak bilgi güçtür ve büyük sorumluluk isterken, aynı zamanda hizmet anlayışı ve fayda yasasını kullanmayı bekler..Bunu yapabilmek için insanın önce kendi üzerinden sistemi anlayabilmesi gerekir..Bunun içinde Uyanış şarttır aksi taktirde bilgi Tanrı Kompleksine dönüşür; eşyaların, maddelerin ve başkalarını kontrol etmeye sürükler bizi... Belki de bu yüzden bilincimizin tamamını kullanma yetkisi bize verilmedi... Zodyak Çemberini bir hayat alanı olarak düşünürsek biz uyanışa geçene kadar burçların enerjilerine çarpa çarpa yol alırız..Bir burçta ne kadar çok kalırsak sistem bizi diğer kutbuna iter..Ta ki dengeye gelene kadar ve alışık olmadığımız enerjiler içinde gidip gelirken Plütonik krizler yaşarız... Bu yüzden değişim ve dönüşümler sancılıdır..Gerekli farkındalığı sağlamak için bu aslında bir fırsattır; "Ters giden bir duygu, bir davranış ve bakış açısı değişmelidir" düşüncesine girip bunun karşı kutbu ile değil ancak dengesi ile mümkün olabileceğini anladığında insan, yatay çarpışmalardan özgürleşir ve artık dikey yükselme başlar ki buna "Uyanış"deriz... İşte o zaman zaten kapasitemizin maksimumuna ulasıp daha Neptünyen temaların enerjileri ile bedenimize erişime bir miktar dokunabiliriz...Ama bu sefer güç ve kontrol olarak değil, Evrensel zeka ile bütün olup bunu hizmet ve faydaya dönüştürerek..
Lucy karakterine baktığımızda filmin başında bir tehditle karşılaşıyor ve yaşadığı tehdit sonucunda vücuduna giren beyin kapasitesini %100 erişimini sağlayan bir maddeye maruz kalıyor ve akabinde hücrelerinde uranüsyen bir akış başlıyor..Ani bir bilinç sıçraması ya da bilinç yırtılması gibi yavaş yavaş kendi bilincine erişim devreye giriyor.. Lucy o atomik enerjinin, o coşkun etkinin farkına varıyor; gücünün farkına varıyor..Bizi hayatta tutan tüm duyguları, korkuları, endişeleri, hormonel etkileri, güvenlik anlayışı gibi tüm bilinçaltı öğrenilmişlikleri yani Ay'sal mekanizmalarımızın tüm arketiplerinin devreden çıktığını, kendi bedeninin devamlılığıni yalnızca kendi zihinsel kontrolüyle sağlayabildiğini görüyor..Zaten İnsan beynini fethedebilmesi için, öncelikle Ay' sal ve Satürnyen mekanizmaların devreden çıkması gerekir... Dolayısıyla tüm insani vasıflar, yerini sadece tek bir tanım olan "Bilinç'e" bırakır...Herkesin enerji bedenine girip, onların aklıni okuyabilecek hale geldiğini fark ediyor. Her şeyi hissediyor; uzayı, havayı, titreşimleri, yerçekimini... Evren'le bir ve bütün olma enerjisidir bu..
Bedenimiz dört elementten; ve dünya'da aynı sistemden oluşmuştur...Dünya merkezli Astroloji'de beden ve dünya eşdeğer görülur bilgisinden yola çıkarsak Lucy, sadece kendi bedeni üzerinde değil; aynı zamanda kendi bedeni ile iletişim kurduğu için evrenin bilgisini içeren tüm hücrelerine erişim sağlıyor sonucuna ulaşırız...Böylece bilincinin tamamının, yaratılmışların toplam zekasını içeren bir Evrensel zeka kapsamında çalıştığı gösteriliyor filmde....
Birçok spiritüel öğretide ifade edilen ve kuantum fiziğinin ana konularından biri olan "Enerji" kavramını burada tüm çıplaklığı ile görmekteyiz..Enerjisel olarak hepimizin birbirine bağlı olduğunu bilgi olarak biliriz, ancak bu bağı bizim referans noktası baz alarak çalışan mukayese eden bireysel bilincimiz olan Merkürümüz ile anlamamız imkansızdir; bunun için daha üst planda bir hissediş ve varoluş bilgisini gerektiren Uranüsyen aklı, Satürnyen bir şekilde idrak edip biçimlendirirsek ancak bir miktar yaklaşabiliriz...Bu durumun bulgularını da burada görmekteyiz..Lucy, Evrensel zekayı aldığının farkında, merkür kalıplarından çıktı; ancak bunu satürnyen bir şekilde biçimlendirmeye ve anlamlandırmaya, gücünün sınırlılıklarını ya da sınirsızlıklarını görmeye ihtiyacı var...işte bu yüzden filmde profesörle yolları kesişiyor... Profesör ona yaşadıklarını biçimlendirmesine yardımcı olacak...
Burada profesörle ilk görüşmede dikkat çeken bir detay daha var...İlahi enerji yani tüm yaratılmışların toplam zekası olan Evrensel zekayı anlamak, dünya bilinci ile imkânsızdır; biz ancak onun üzerimizdeki etkilerini hissederek Zaman kavramamıza ve beş duyu algımıza göre yorum yaparız...Filmde de buna dikkat çekilerek Lucy'nin
-"Insan, bilincinin yüzde yüzünü kullanırsa ne olur?"sorusunun karşısında Profesör;
-"Hiçbir fikrim yok" cevabını vererek insanın sınırlı aklına atıfta bulunuluyor..
Kendi beynini fetheden biri yaşadığı dünyanın donelerini de kontrol edebilir...Insana sınırlılık verilmesinin ince ayrıntısı burada yatar aslında..Insan her şeyi sonsuz kontrol edebilseydi o zaman ilahi sisteme ihtiyaç kalmazdı..Bizi Beşer yapan şeyler bizim sınırlılıklarımızdır ve hiyerarşik olarak üst enerjinin alıcısı olmamızdır...%100 kapasite ile bütün sınırlılıkların ortadan kalkması, veri toplama kapasitemizi anlatan bes duyumuz da dahil, bizi insan yapan her şeyin de yok olması anlamına gelir; bizi hayatta tutan ve alt bedenimizi ifade eden duygularımızın da yok olması anlamına gelir..
Farkına vardığı muazzam gücünü düzenlemek üzere profesörün yanına gelen Lucy, ne yapması gerektiğini sorması üzerine orada enteresan bir cevapla karşılaşıyor... Profesör ona "Hayatın en yüksek temel amacının aktarım ve böylece sonsuzluğu sağlamak olduğunu" söylediğinde devamında çok dikkat çekici bir söz ilave ediyor...
-"Sen de başkasına aktar"... Bu aktarımda aslında Satürnyen bir ifade olan "Zaman" faktöründen bahsediyor..Zamanla birlikte aktarımda kalıcılık, dolayısıyla sonsuzluk devreye girer; ileriye dönük gelişme ve geriye dönük iyileşme prensibi ile böylece yavaş yavaş bilincin kapasiteleri artar aynı zamanda... Satürn'ün asıl görevi bu değil midir zaten; zaman faktörü ile bizi biçimlendirmeye, kendi yaşam sorumluluğumuzu almaya, bedensel varoluşumuzun gereklerine göre Insan-ı Kamil olmaya salık veren enerji değil midir aslında... Bu prosese Uranüsyen eylemlerimizin sonuçları da diyebiliriz ki uranüsyen eylemlerimizi anlamlandıran, o üst akıldan gelen bilgiyi biçimlendiren, idrakına vardıran enerjidir Satürn...Dolayısıyla filmde bu satürnyen vurguyu deneyimlemek ve sonra bu enerjinin de üzerine çıkarak sonsuz olmak üzere bir aktarım başlıyor...Lucy, tam kapasiteye eriştiğinde tüm satürnyen kalıplar kalkıyor..
Lucy bu aktarımdan önce, Profesör'e bu kadar çok bilgiye elektriksel dürtülerle elde ettiğini söyleyerek, Uranüsyen akışa atıfta bulunuyor.. Hücrelerinin veri paylaşımının çok hızlı ve gittikçe çoğalan bir yapı olduğunu, hücreler gruplandıkça devasal bir komünikasyon ağı oluşturduğunu, önce hücrelerinin çoğalıp ayrışarak sonra birleşerek tek bir şekle büründüğünü söylüyor..Burada aslında dikkat çeken bir anlatım var..."Hücreler önce ayrışıyor sonra birleşiyor" şeklinde..Bu ayrışma aslında bizim hayatta Kutupsal enerjilerimiz yolu ile o ayrışmayı yaşamamıza, sonrasında o kutupsallik enerjilerin dengesi anlamına gelen bir birleşmeye işaret eden özel bir anlatım gibi görünüyor..
İnsan maddesel dünyada güç ve kazanç; yani arzularının peşinden koşar...Oysa insan özü'nün, bizdeki ilahi kıvılcımın doğası bu değildir... Bu yüzden özümüzle yani ruh bilincimiz ile aramızda perde vardır ki bizi dünyada tutan aslında bu perdenin varlığıdır...Insan, bilincinin tamamı kullanıldığında yani öz'ü ile arasındaki perde kalktığında satürnyen kalıptan çıkıp tamamen Uranüs etkisi ile Evrensel olur..Bu bedensel bütünlüğün yok olup enerjisel düzeyde Evrensel birliğin başladığı noktanın anlatımıdır ve insan böylesine bir oluşuma uygun donanımda yaratılmamıştır..Bu yüzden Satürn insanlığın ve dünyevi varlığın devamı için geçerli ve gerekli bir enerjidir..Aksi takdirde Evren dengesiz ve kaostan ibaret olur...Bu anlamda düzen koyucudur Satürn...
Senaryo kurgusunun en sonunda aktarım yapabilmek için Lucy, bilgisini bir bilgisayara kopyalıyor ve kopyalarken de yalnızca bilinc haline gelen, daha da ileri gidersek yalnizca ruh haline gelen Lucy, bedensel olarak da yok oluyor ve enerjisel duzeyde heryerde olmaya devam ediyor..Yokolus ve kopyalama, enerjisel olarak "Varoluşun Devamlılığı" ilkesi ya da "Evrende hiçbir şey kaybolmaz" ifadesinin anlatımıdır..Zaten zihinsel kapasitesinin yüzde yüzünü kullandığında hücresel düzeyde bir büyüme başlıyor ve her enerjinin madde aradığı gibi o hücresel büyümede devamlılığını sağlayacak bir madde arıyor ve o maddeyi kendisini kopyalanacak bir bilgisayarda buluyor; dolayısı ile hücresel hafızasını kopyalamış oluyor..Tıpkı maddesel dünyada, bir başka hiyerarşide atalarımızın yaptığı gibi ve tıpkı bizim de bu alt bilinçle bizden sonra gelecek neslimize yapacağımız gibi; tıpkı sonsuz ve sınırsız olma akışınızı üreme yoluyla sağladığımız gibi….
Astrolog Neşe Veral
Kıymetli hocalarım Mine Örs ve Güçlü Metin'e teşekkürlerimle..
コメント